İnsan memleketine gittiği zaman ilk yemeklerini özler. En azından ben öyleyim. Hatta gitmeden 1 hafta önce anneme sipariş veririm.
Yedikçe de “oh” derim “özlemişim.” “İstanbul’da ne yediğimiz belli değil şu meyvenin, sebzenin kokusuna bak, görünüşüne bak mis gibi” Hepsinden güzeli de zeytini ve zeytinyağı derken geçenlerde bir yazı okudum.
Tüm dünya ile birlikte Türkiye’deki meyve sebzeleri içerdikleri kimyasallar bakımından analiz etmişler. Türkiye’de yetişen biber, armut ve üzümün avrupadaki en toksik besinler oldukları ortaya çıkmış ve diğerlerinin de yüksek oranda toksik oldukları tespit edilmiş. Yapılan araştırma da Greenpeace tarafından yapılmış. Tespitlere göre bu ürünler o kadar zehirli ki, hamilelere ve küçük çocuklara asla önerilmiyor.
Çok acı ama gerçek, yetiştiricinin kullandığı ilaçların gübrenin ve diğerlerinin kontrolsüzce kullanılması bizi bu konuma getirmiş durumda.
Burada suçlunun çitçi olduğunu söylemek kesinlikle insafsızlık olur. Zehir yememizin tek sorumlusu, çiftçiye gerekli desteği vermeyip “tarım, çiftçiye bırakılmayacak kadar önemli bir şeydir” diyen hükümettir.
Zor bir şey olmakla beraber iyi bir örgütlenme ve destekle, Çine organik tarımın merkezi neden olmasın?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.