Dün Denge Gazetesi’nin başlığı Aydın’lı esnafın borç içinde olduğu idi. Vergi Dairesinin mayıs ayı itibariyle vergi borçlarını taksitlendirmesi fırsatından yararlanmayan esnaf kalmadı sayılır. Taksitlendirenlerin borçlarını düzenli ödeyeceği de pek sanılmıyor.
1500 lira maaş alan memurun cebinde 7-8 bin lira limitli kredi kartı var. Limitin tamamı da dolu. Yani yalnızca esnaf değil, memur da borçlu. Aynı örnek işçi için de söylenebilir.
Tarım Kredi Kooperatiflerinden vadeli mazot, gübre almayan çiftçi yok denecek kadar az. Yani çiftçinin durumu esnafın, memurun ya da işçinin durumundan pek farklı değil.
Büyük işletmeler devlet ya da özel bankaların açtığı kredilerle ayakta durmaya çalışıyorlar. Yakından tanıdığımız bazı firmaların öz kaynaklarının borçlarını karşılamayacağı söyleniyor.
Devletin içeriye ve dışarıya olan borçları her geçen gün daha da artıyor. İthalatla ihracat arasındaki açık giderek büyüyor.
Satılacak KİT kalmadı sayılır. Devleti devlet yapan güç gözüyle bakılan bu üretici kuruluşlar artık devlete gelir sağlamıyor.
Bütün bu olumsuzlukların yanında sahillerdeki otellerin doluluk oranı %80’in üstünde görünüyor. İç turizm oldukça canlı.
Geçen yılki araba satışları bir önceki yıla oranla %8 artmış. Şehirlerarası yollarda seyreden arabaların en yaşlısı 2000 model.
Sosyologlar Türk Halkının lükse olan düşkünlüğünün son 10 yılda daha da arttığını söylüyor.
İki söz geliyor insanın aklına.
Biri, "borç yiğidin kamçısıdır."
Diğeri, "saldım çayıra, Mevla’m kayıra."
Türk Halkı hangi sözü temel alıp yaşamını sürdürüyor dersiniz?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.