• 28 Kasım 2014, Cuma

“Çine (Çin’e) kadar geldim”

Bizim okul dönemlerinde Gırgır adında bir dergi vardı.
Avanak Avni, Hasbi Tembel Er, Vicdan gibi birçok karakteriyle bizi Cuma gününe kilitleyen, dünyanın en saygın dergilerinden biri olan Gırgır’ın sanırım 2. sayfasında ‘Sizden gelenler’ diye bir bölüm vardı. Amatör karikatüristler çizdikleri eserlerini gönderirlerdi; seçici kuruldan geçenler orada yayınlanırdı.
O eserler bile kaliteliydi.
Şimdi sosyal medya diye bir şey var ve paylaşımlar kurşun hızıyla size ulaşıyor.
Gelişimlere, yeniliklere ayak uydurmak için sosyal medyaya zaman ayırmaktan başka yapacak bir şey yok.
Günlük yaşantınızın büyük bir bölümünü ona ayıracaksınız ki haberiniz olsun.
Bazı paylaşımlar, deyim yerindeyse ‘taşı gediğine koymak’ gibi oturuyor.
Bazıları ise yerlerde sürünen, kalitesiz paylaşımlar. Onlar insanın zamanını çalmaktan başka işe yaramıyor.
Son günlerde bir paylaşım Çinelilerin yüzünü güldürüyor; tam bir reklam videosu.
Video, Çine eski Kaymakamı Osman Dıraçoğlu’nun 2009 yılında Ankara’da anlattığı bir yaşanmışı aklıma getirdi.
Dıraçoğlu 1988 yılında Tatvan’dan Çine’ye atanıyor.
Tatvan’ın ileri gelenleri bir veda yemeği hazırlıyorlar ve toplanıyorlar.
Yemekte ev sahipliği yapanlardan biri soruyor:
“Sayın Kaymakamım, şimdi nereye gidiyorsunuz?”
Dıraçoğlu, biraz da muzipliğiyle cevap veriyor:
“Buradan Çine, kısa süre sonra Amerika’ya gideceğim. Oradan dönüşte yine Çine.”
Soruyu soran erkân masadakilere sesleniyor:
“Çin, Amerika sonra yine Çin. Böyle değerli bir Kaymakamı elimizden kaçırdık. Bir daha böyle birini bulamayız; yazık oldu.”
Dıraçoğlu o gün Ankara’da Çine’de yaşadığı bir olayı da anlatmıştı.
“Geldikten kısa süre sonra Amerika’ya gittim. Dönüşte göreve başlayacağım gün Hükümet binasına girmek üzereydim ki yanıma elinde James Bond çanta olan, iyi giyimli biri yaklaştı:
‘Hoş geldiniz’ dedi.
‘Hoş bulduk’ diye cevap verdim.
‘Bu gün göreve başlıyorsunuz demek’ diye kayıtsızca söylendi.

‘Evet, bu gün göreve başlıyorum’ dedim.
‘İyi, siz çıkın, işlerinize bakın. Ben bir ara uğrayacağım’ dedi yürüdü gitti.
Makamıma oturdum; adam Hükümet binasının önünde dolaşıyor, çevresine bakıyor, sanki bir şeyler arıyordu.
İçime kurt düşmüştü. ABD’den yeni gelmiştim. Kapıda kim olduğunu bilmediğim, sanki CİA ajanı gibi biri gereksiz sorular sormuş, tedirgin etmişti. Amerika’da kaldığım dönemi, özellikle son haftaları gözümün önüne getirdim; bir hata mı yapmıştım? Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçük düşürecek bir şey mi olmuştu? Amerika’nın çıkarlarına ters düşen bir olay mı yaşamıştım?
Bütün bu soruları kendime soruyordum ama hiç birinin cevabı yoktu; olmamıştı öyle bir şey.
Yazı işleri Müdürünü çağırdım ve adamı gösterdim.

‘Şu aşağıda, elinde çantayla dolaşan adam kim’ diye sordum.
‘Bana bir sürü belirsiz soru sordu.’
Yazı işleri müdürü gülümseyerek cevapladı:
‘Sayın Kaymakamım o Bizim Necati.’
Daha sonra tanıştık kendisiyle; Necati Ülker’i biri giydirip, kuşandırıp üzerime göndermiş. O da rolünü şüphe uyandırmayacak kadar güzel yapmıştı.”

Çin’e kadar gitseniz Çine kadar güzel, muzip bir yer bulamazsınız.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.