• 22 Eylül 2011, Perşembe

Taşımalı Eğitim

Eğitim ve öğretim sezonunun başlamasıyla birlikte sorunlar, dertler de başladı. Dert ve sorunlarla birlikte şikâyetler de başladı.

Sorunlardan biri taşımalı eğitim. Taşınan öğrenciler de, velileri de, taşıyanlar da şikâyet edip duruyor.

Taşımalı eğitimin en büyük sorunu taşıtlara sivillerin de binmesi.

Öğrenciler ebeveynlerinin kendileriyle birlikte yolculuk yapmasını istemiyor.

Taşıyıcıların bazıları sivillerin araçlarına binmesinden rahatsız, kimisi de gayet memnun.

“Benim köyümden birlik arabası geçmiyor. O nedenle kasabaya gelmek isteyen vatandaş mecburen öğrenci minibüsüne biniyor. Çay kahve paramızı çıkarıyoruz” diyor taşıyıcının biri.

Diğeri olaya farklı yaklaşıyor.

“Binen para vermeden çekip gidiyor. Arabamız vakıf malı gibi. Öğrenciden aldığımız paranın bize yettiğini söylüyorlar. Ben binmelerini istemiyorum”
diyor.

Bir diğeri daha farklı yaklaşıyor.

“Ben devletten taşıdığım öğrenciler için paramı alıyorum ve aldığım para günümü kurtarıyor. Sivillerin binmesine engel olamıyoruz. Milli Eğitim her arabaya bir uyarı yazısı assın. Binen de, bindiren de ceza yesin. Bu başka türlü düzelmez” diyor.

Sabah arabada iki dakika dersini tekrar için kitabını açıp göz gezdirecek öğrenciyi rahatsız eden müziği de seçemiyor şoför. Yanımızdan geçen servis arabasından çıkan müzik, alkollüyken arabasıyla sokaklarda dolaşan sarhoşların arabasından çıkan müzik gibi çıkıyor.

“Öğrenci açmamızı istiyor, açıyoruz” diyor sonra; özrü kabahatinden büyük.
 

“İhale ettik, hak edene verdik” kafasıyla sallama iş yapma durumu öğrenci taşıma işi için geçerli değil. Milli Eğitim taşıyıcı şoförleri daha iyi denetlemeli. Hatta daha sık denetlemeli.

“Denetlenmiyoruz” diyor hepsi de.

Hep söylerim: Eğitime harcanan her nefes bir fırtına olarak geri döner. Fırtınalar olumlu şekliyle essin istiyorsak bu işi de ciddiye alalım diyorum.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.