• 2 Kasım 2012, Cuma

Zıkkımın kökü…

“Bıktım dumanından, kokusundan, öksürüğünden, aksırığından. Zıkkımın kökünü içesice…”
“Sana ne, baban mı veriyor parasını…”
Çocukluğum anne ve babamın sigara kavgasının içinde geçti. Hayatta en sevdiğim iki insanı birbirine düşürdüğü için hep nefret ettim o illetten.
“Baba sen bunun dumanını içine çekiyor musun?” diye sorardım merakımdan.
“Ayak parmak uçlarıma kadar gidiyor oğlum, bu duman” derdi babam.
Günde üç paket birinci içerdi. Bizim bütün bahar ve yaz boyu çalışıp, üretip, balya yaparak Tekel’e sattığımız tütünün önemli bir bölümü birinci olarak dönerdi evimize. Mehmet Abim sayesinde kaliteli sigara da görmüştük. Her ne kadar, babam istemediği halde gazeteci olduğu için araları açık olsa da, kıyamazdı O’na. Bir kilo birinci alıyorsa, yarım kilo da Maltepe alırdı. Evladı kalitesiz sigara içip daha çok zehirlenmesin diye…
Çocukluğumda başladım ben pasif içiciliğe ve halen de devam ediyorum bazı arkadaşlar sayesinde. Her ne kadar mesleğimizin doğası muhalefet etmeyi gerektirse de, ‘kapalı alanlarda sigara yasağı çok doğru bir uygulama oldu’ demekten çekinmiyorum. Bu sayede ben de azalttım biraz…
Dönelim tekrar babama. Şuan 69 yaşında Koah (akciğer yetmezliği) hastası. İki adım bile yürümeye mecali yok. 10 yıl kadar önce sigara onu bıraktı. Oluşturduğu tahribata kullandığı ilaçlar da yetmiyor artık. Son zamanlarda yemeden içmeden de kesildi, mücadeleyi de bıraktı. Yanına gelen sevdiklerini görünce göz yaşlarına hâkim olamıyor. Helalleşiyor herkesle yürek burkarcasına… Her ne kadar hastalığını gençliğinde birkaç kez yağmurda kalmış olmasına bağlasa da O’nu sigara bu hale getirdi. Çünkü hayatında hiç alkol almadı. O yüzden suç ortağı yok illet sigaranın babam üzerinde.
Küçükken annemle kavga ediyorlar diye düşman olduğum, babamın bugünkü halinden dolayı da hep düşman kalmaya ve nefret etmeye devam edeceğim sigaradan sevdiğim herkesin uzak durmasıdır arzum.
Sizi; içiyorsanız sigarayı bırakmaya, içmiyorsanız da hiç başlamamaya davet ediyorum.
Göğüs doktorunun, “Sigarayı bırakmalısın” dediği Hasan Şenbaklavacı gibi, “Sigarasız olmuyor ki” ya da diğer birçoğu gibi “bu ne zırvalıyor” diye düşünüyorsanız;  zıkkımın kökünü için, dumanını da ayak parmak uçlarınıza ulaşacak kadar içinize çekin. Bana ne, parasını babam mı veriyor…

******
Bu yazıyı bugün yayınlanmak üzere 30 Ekim Salı günü saat: 02.00 sularında yazdım. Son düzenlemeyi de 02.24’te yapıp kaydettim. Nedenini bilmediğim bir sıkıntıdan dolayı uyku tutmadığı için bu saatlerde çalışma gereği duymuştum. Sonra uyuyabilme umuduyla yatağa gittim. Tam uyumak üzereyken gelen telefon, babamın vefatının habercisiydi. Yazıda anlattıklarım belki babamın tek olumsuz yanıydı. O’nun dışında tarifi zor, şahsına münhasır bir kişiliği vardı. Babam diye demiyorum, dünya hırsının mağlup edemediği, hakkı hukuku bilen, hassas bir insandı. Ölüm gerçeğine karşı gelemem. Sadece ve sadece ayrılığına üzülüyorum. Canım babama Allah’tan rahmet diliyor, acımızı paylaşan, dualarını esirgemeyen herkese teşekkür ediyorum.
Allah hepinizden razı olsun, dualarınızı eksik etmeyiniz.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.