19 Mart 2011’de yazdığım, “Birikmiş yorumlar” başlıklı yazımın “RES İÇİN ADİL BİR HESAPLAMA YAPILMALI” ara başlıklı paragrafında RES konusundaki düşüncelerimi şu şekilde aktarmıştım:
Uzun zamandan bu yana İbrahimkavağı Köyü halkının karşı çıktığı Rüzgâr Enerjisi Santrali konusu var. Konuyu anlatmaya, hatırlatmaya gerek yok. Bana göre devletimizin, öyle ya da böyle izin verildiğinin arkasına sığınarak güvenlik birimlerinin zoruyla bu projenin hayata geçmesini sağlamadan önce vicdanları rahatlatıcı bir çalışma yapması gerekiyor. Diğer enerji üretim yöntemlerine göre daha temiz olan rüzgâr enerjisinin Madran Dağı’nın zirvesinde kurulacak olmasının yararı ve zararı adil bir şekilde hesaplanıp şeffaf bir yöntemle açıklanmalı. Eğer bu hesaplamada RES’in kurulmasının yararı zararından (orada yaşayan insanların huzurunu kaçırmaya değecek kadar) fazla çıkıyorsa, yapılmasına eminim ki oradaki halk da karşı çıkmayacaktır. Şayet oluşturacağı muhtemel zarar, yararından fazlaysa devlet, büyük bir erdem göstererek verdiği izinleri (sorumlularından hesap sorulması kaydıyla) iptal edebilir, etmelidir.
DAHA SONRA YAŞANANLAR
Bu yazımdan 3 ay sonra 21 Haziran 2011’de korkulan oldu. İzinleri tam olduğunu iddia eden şirket jandarma gücüyle köye çıkmaya kalkıştı. Köylü direnç gösterdi, tatsız olaylar yaşandı. Oradaki çatışmada devletin vatandaşına yaptığı işkence aradan geçen bir yıla rağmen bir an olsun gözümün önünde gitmedi. Yaşlı kadınlara yapılan muameleler tüyler ürperticiydi. Tamamen olayı komuta edenlerin iletişim kurmak yerine tahrik etmeyi yeğlemesi yüzünden çıkmıştı olaylar. Ama fatura köylüye kesildi. Sırf muhtarın gelini ve azası oldukları için iki kişi tutuklandı. Uzun süre hapiste kaldılar. Her anı görüntü ve fotoğraflarla belgelenen olayda bu iki kişinin de suç işlediğinin belgesi yoktu. Kesini günlerce mahkemeden gizlenen geçici rapor ve birkaç ifade tutuklanmaları için yeterli olmuştu. Takdir yetkisi böyle kullanılmıştı. Sonrasında yaşanan gerginlikten dolayı mı yoksa projedeki bir takım eksikliklerin giderilmesi mi beklendi bir türlü anlayamadık. Ama şirket 2011 yılı içinde inşaata başlamadı.
Başka gelişmeler de yaşandı bu süreçte. Köylüyle çatışan Çine İlçe Jandarma Komutanlığı idari kadrosu komple değişti. Olayın başrol oyuncularından bir uzman çavuş dışında diğerleri ilçeden alındı. AK Parti Aydın Milletvekili Mehmet Erdem olaylar öncesi ve sonrası sürekli köylünün yanında olduğunu söyledi. Giden Vali Hüseyin Avni Coş, “geleceğim” demesine rağmen köye çıkmadan tayini çıktı. Geçtiğimiz günlerde Aydın Valisi Kerem Al, birkaç eşrafla birlikte köye çıktı. Köylü ile konuştu. İkna olmayan köylüye açılan yürütmeyi durdurma davasının sonuçlanması için 45 gün bekleyebileceklerini söyledi.
Nisan sonunda Valilik, şirketin “ÇED Gerekli Değildir Belgesinin süresi doldu” dedi. Ardından 29 Mayıs’ta bu belgenin yeniden verildiği açıklandı. 1 Haziran’da da şirket dağa çıkmak istedi. Köylü ile şirketi makamında bir araya getiren Vali “olmaz” dese de, şirket uzlaşı için 15 gün süre verilebileceğini söyledi. Köylü bu süreyi kabul etti. Ardından Vali Al, Akçaova’da açıkladı. “15 gün içinde uzlaşmazlarsa, şirket sonra zırnık bile koklatmaz” dedi.
Olayı en başında bugüne kadar takip eden bir gazeteciyim. Köylü en başından yok sayıldığı için ve RES kılıfı ile keçi otlakları ve kaynak sularının ellerinden alınacağı kaygısı ile bu projeye karşı çıktı. 7 bin dönüm değil de 200 dönümde bitse itiraz edeceklerini sanmıyorum. 10 direk için 7 bin dönüm alan isteyen şirketten hiçbir devlet kurumu ve yetkilisi geri adım atmasını istemedi.
Bu konuda geri adım atılması konusunda hep köylünün üstüne gidildi, hala gidiliyor. Önce zor kullanıldı. Sonra pazarlık yolu arandı. Zor kullanmada olduğu gibi pazarlık konusunda da aracılık misyonu devletin kurumlarına ve temsilcilerine düştü. Bu olayda konuyu irdelemesi, araştırması ve adil çözümler üretmesi gereken devlet, sürekli komisyonunu alıcıdan alan emlakçı gibi davrandı. Şimdi de köylüye mücadeleden vazgeçmeleri için süre verildi ve bu sürede mücadelelerine bir değer biçmeleri ve şirketle anlaşmaları dayatılıyor.
Yok sayılmaya tepki gösterme ve yaşam alanını koruma güdüsü ile başlayan ve daha sonra yaşananlarla onur savaşına dönüşen mücadelenin nasıl sonuçlanacağını ve devletin bu konuda emlakçılıktan öteye geçip geçmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.