• 24 Ekim 2011, Pazartesi

Şehitlerimiz bizi affetmeyecek

2009 yılı Nisan Ayı’nda Diyarbakır Lice’de şehit düşen Onur’un haberini alır almaz ailesinin yaşadığı Ömerler Köyü’ne doğru yol aldık.

Köye vardığımızda acı haberin çoktan ulaştığını gördük. Bütün köy Onur’un şehit olduğunu biliyordu. Sanki inekler, kediler, köpekler ve horozlar bile haberdardı. Köyün tamamına büyük bir sessizlik sarmış ve “Çıt” çıkmıyordu.

Onur’un şehit düştüğü haberini köyde duymayan sadece iki kişi kalmıştı. Onlar da anne ve babasından başkası değildi. Bir dakika sanki bir saat gibiydi. Zaman geçmek bilmiyordu. Yaklaşık iki saat acı haberi şehidin ailesine iletmeleri için dönemin Aydın İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Elvan Celep ve Karpuzlu Kaymakamı Bilal Özkan’ın gelmesi beklendi. O ana kadar hiç kimse cesaret edip de Nursel-Kamil Görmez çiftinin kapısını çalamadı.

Alay komutanı ve kaymakam geldikten sonra hep birlikte şahit olduklarımız, “Allah’ım ne olursun bizi bir daha böyle manzaralarla karşılaştırma” dedirtmişti. Kız kardeş Tennur’un okuldan gelmesi ile daha da artan duygu yoğunluğu ile teröre olan öfkemiz en üst seviyelere çıktı.

Onur’u onurlu ama hüzünlü bir şekilde uğurlayışımızın ardından tam 30 ay geçti. Birçoğumuz günlük yaşam telaşından ve gündemdeki diğer konuların belleğimizi daha fazla meşgul etmesinden dolayı o gün yaşadıklarımızı unutmak zorunda kaldı.

Ama annesinin, babasının ve kız kardeşinin bir an olsun unuttuklarına ihtimal bile vermiyorum. Çünkü ateş sadece düştüğü yeri yaktı.

Son saldırıda da Nazillili Mehmet Çetin ile birlikte 26 güvenlik görevlimiz şehit düştü. Canımız çok yandı, sokaklara döküldük. Teröre lanetler yağdırdık. Siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin zehir zemberek açıklamaları ardı arkasına geldi. “Neden hep gariban çocukları şehit düşüyor?” sorusu en çok dile getirilen şeydi. Daha neler söylendi neler…

Hiçbir şey beni Mehmet Çetin’in ocağına düşen ateşin yaktığı annesi Şerife Çetin’in objektiflere yansıyan acılı bakışı kadar etkilemedi. En içten ve en samimi üzüntünün fotoğrafı sadece o annenin bakışlarındaydı.

Yanlış anlaşılmasın tepkilerin ve haykırışların boşuna olduğunu iddia etmiyorum ama yıllardır bu yöntemler çözüm getirmedi. 6 yılda doktor, 5 yılda avukat, 4 yılda öğretmen, mühendis v.b. yaptıklarımızdan tam verim alamazken 1,5 ayda savaşçı yaptığımız, “yiğit” olarak adlandırdığımız Onurlardan, Mehmetlerden verim almayı beklememiz hayalden öteye geçmedi, geçmiyor ve geçmeyecek.

Bunu bile bile çözüm üretemeyenleri ve çözüm üretemeyenlerden hesap sormayan bizi, şehitlerimiz affetmeyecek.

Artık şu terörle mücadelede bir an önce profesyonel yönetmeler ve profesyonel bir ordu kullanmaya başlayalım.

Onurların, Mehmetlerin sayısı ve vicdanlarımızdaki azap daha da artmadan…

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.


Bugün için kayıtlı nöbetçi eczane bilgisi bulunamadı.